Akıllı bir kişinin yapacağı iş olmamak. Örn: Bunu sormadım akıl kârı olmadığından sor

Herhangi bir üzüntü veya zor durum dolayısıyla o şeye değer verecek durumda bulunmamak.

1) bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak 2) bir şey, bir kimsenin sözünü e

1) bir şeye sahip olmayı istememek 2) heves beslememek, fazla önem vermemek. Örn: Giyinip kuşa

İşe yarar durumu kalmamak, artık işe yaramaz olmak. Örn: Bir iki yıla varmaz, ne evden ne eş

Çok uğraştıran bir konu yüzünden vakit ve fırsat bulamamak. Örn: Benim hilem hurdam yoktur,

Bir şeyden kurtulamamak. Örn: Dertten başını alamıyor.

Bir şeye sürekli olarak bakmaktan kendini alamamak. Örn: Ateşoğlu, bir yandan da gözlerini de

1) yapmaktan kaçınmamak. Örn: Daima müttefikler lehine çarpışmaktan geri kalmadılar. -F. R.

Bir şey karşısında insanın dayanıklılığı elden gitmek. Örn: Bir lacivert petunya vardır

1) bir şeyden bıkılmamak. Örn: İnsanına, nimetine, hayaline, hürriyetine, şairine, şarabı

1) o şeye dayanamamak 2) cüret ve cesareti olmamak 3) utanmak.

1) haklı da olsa karşısındakini kıracak bir davranışta bulunmaktan çekinmek. Örn: O böyle

Bir şeyin veya kimsenin kusurlu olabileceğini kabul etmemek.

Bir şeyden hoşlanmamak. Örn: Benim içki ile başım hoş olmadı, şampanyadan sonra ha bire ye

Gitmemek, uğramamak. Örn: Faik Bey artık konağa adımını atmıyor, artık ne Servet Bey'e hat

Bir kimse, sözü edilenden daha değersiz olmak.

Herhangi bir nitelik bakımından geri olmamak. Örn: Karısı kibarlıktan yana ondan aşağı kal

Yapacağından vazgeçmemek, hiçbir şeye aldırmamak, korkmamak. Örn: Bu tehditlere hiç pabuç

1) herhangi bir konuda birinden aşağı, beceriksiz olmak 2) oyun çevirememek, aldatamamak.

Bir kimse bir yakınının ölümünden büyük üzüntü duymak.

Üzüntüsünden söz söyleyecek durumda olmamak. Örn: O gittiği günden beri Zeynep kadının a

Yaptığı ilenme er geç etkisini göstermek.

Yanından gitmemek, uzaklaşmamak. Örn: Demesin ki gece gündüz kızın burnundan ayrılmıyor. -

Sıkıntı ve üzüntüden konuşamamak. Örn: Hiçbirimizin çenesini bıçak açmıyordu. -Y. K.

Bir iş, birinin yapabileceği nitelikte olmamak. Örn: Gitmeyin, uzaktan davulun sesi hoş gelir,

Sevdiği, saydığı birinin isteğini reddetmeyip gönlünü kırmaktan çekinmek.

Yapabileceği iş olmamak. Örn: Yaralı yaban domuzu gibi kaçan canavara yetişmek lalanın kâr�

İşine kimse karışmamak, özgür olmak.

Bir kimse, söz konusu olan kimseden değerce çok aşağı olmak.

Birine alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmaya hakkı olmamak. Örn: Eloğlu

Bir kimseye dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranışta bile bulunmamak.

Alıngan, çabuk darılır olmak, şakadan anlamamak.

Sesi çıkmamak. Örn: Koskoca adam eriyiverdi sanki, sesi soluğu çıkmazdı. -Y. Atılgan.

Sevdiği birinden başkasını sevmemek.

Görevi olmamak, o görev kendini ilgilendirmemek. Örn: Hiç de değil, üstümüze vazife olmayan

Bezdirecek kadar üstüne düşmek, rahat vermemek, ısrar etmek. Örn: Kendimi unutturup kaybettir

O kimseyle aralarında gerginlik, geçimsizlik olmak.

Rüzgâr, fırtına yüzünden, yapılışındaki veya yükselişindeki bir bozukluk sebebiyle gemi

Herhangi bir şeyi değerli ve önemli bulmak. Örn: Ben böyle şeye gelemem efendim... Ben canım

Söylemeye, yapmaya fırsat olmamak. Örn: İşimiz bitiyor demeye kalmadı, herkes ayağa kalktı.

Yaptığı işte kusuru olmadığını kesin olarak bilmek.

Dinî kurallara titizlikle bağlı olmak.

Değeri olmamak. Örn: Bir baş soğanın da adı mı olurmuş?

Birine veya bir şeye hiç önem verilmemek.

1) rahat davranmasını engellemek amacıyla sürekli olarak denetim altında bulundurmak 2) bir yer

Dargınlık, kırgınlık, kızgınlık vb. sebeple bir kimseden söz etmemek. Örn: Seniha'nın ad

Çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak. Örn: Yusuf Efendi bi

Anmamak, sözünü etmemek. Örn: Tövbekâr olduktan sonra eskiden işlediğimiz günahlar ağza a

Söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek.

Söylemesi ayıp kaçmak, uygun düşmemek, yakışık almamak.

Bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak.

Öcünü almak. Örn: Sen öz babanın öcünü alamadın diye o da dedesinin ahını yerde mi koya

Bilinen herhangi bir eksiği, kusuru bulunmamak. Örn: Ev bize dar geliyor, çürük çarık, akar�

İnanılacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek.

Akla mantığa sığmamak. Örn: Artık bu kadarını akıl havsala alamaz. -R. H. Karay.

İnanılacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek. Örn: Ismarlama bir hükümdar soyu bulmak ve yarat

1) biri bir şeyi anlayamamak, kavrayamamak 2) bir şeyin olabileceğine inanmamak 3) uygun bulmamak

1) anlayamamak, kavrayamamak 2) olabileceğine inanmamak.

Sürekli hatırlamak, unutmamak. Örn: Ben senin yengenim, amcanın karısıyım, bunu sakın aklı

Hiç ilgisi bulunmamak. Örn: Lisan kursunu filan alıp sattığı yokmuş. -H. Taner.

Bir kimseyle hiçbir ilgisi olmamak. Örn: Onun benimle ne alıp vereceği olabilir?

Belli bir huydan vazgeçememek, alışıklığı bırakamamak. Örn: Bir zorunluluk olmadan alışk

Karşılığını vermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bırakmamak.

1) bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek. Örn: Bu işin altından kolay kolay

Aralarında çok yakın, sıkı fıkı arkadaşlık bulunmak. Örn: Bir vakitler aralarından su s�

Beklenmedik iyi bir durumla karşılaşmak.

Gerçekliği, doğruluğu bulunmamak. Örn: Birtakım aslı faslı olmayan ağrılar yaratan sıtma

1) ağrı veya uyuşma dolayısıyla ayağını oynatamamak 2) alışılan bir yere gitmekten kendin

Bir yere hiç uğramamak. Örn: Tevfik'in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağ

Birbirinden hiçbir şey esirgemeyecek durumda olmak, samimi olmak.

Bir şey azımsanacak kadar olmamak. Örn: Saçlarının tamamı ağarmış. Az buz değil üç yı

Çok yaşamış, çok görmüş bulunmak.

1) bir işi aralıksız sürdürmek 2) iyileşememek, yataktan çıkamamak.

Arada en ufak başka bir iş yapamayacak kadar sıkışık durumda bulunmak. Örn: Büyük babanın

Yüzü sararıp solmak. Örn: Müşterim bu sesi duyunca arabayı durdurdu. Beti benzi kalmadı. El

Azalmak, kıtlaşmak, çabuk tükenmek. Örn: Paranın beti bereketi kalmadı.

Hiçbir etkiye aldırış etmeyerek doğru bildiği davranışı sürdürmek.

İnsanın her şeyi bilmemesi kusur değildir ama bilmediği bir işi sorup öğrenmeden yapmaya kal

Belli bir iş sahibi olamamak. Örn: Tavla, domino ve muhtelif kâğıt oyunlarından başka bir ş

Sık sık iş veya düşünce değiştirmek.

Söyledikleri birbirine uymamak, tutarsız konuşmak.

Sözü edilen konu ile ilgisi olmamak, bilgisi bulunmamak.

1) para, yiyecek vb. şeylerle yardım etmek 2) işsiz bırakmamak.

1) her zaman bir işle uğraşmak 2) birinin yaptığına karşılık olarak bir harekette bulunmak.

Gerçekleri söylemek, bilgisine dayanarak anlatmak. Örn: Amiralin sözlerine inanmak lazım, boş

1) zarar görmemek, yarasız beresiz olmak 2) tehlikeli bir durumdan yara bere almadan kurtulmak. Ö

Kendisine söz söyletmemek, çok huysuz olmak.

Bitkin bir duruma gelmek, gücü tükenmek.

Sabırsızlık göstermek, tahammül etmemek.

Kendini düşünmeden, kendine bakmadan yaşamak.

1) ses çıkarmamak. Örn: İşte bak, hücre kapısını çıt çıkarmadan araladı, yine bir şe

En hafif bir ses bile çıkmamak. Örn: Bir müddet hiçbirisi kımıldamadı ve çıt çıkmadı,

Görüşlerinden vazgeçmemek, kararlı davranmak.

Her an başka bir ruh durumu göstermek.

Sahip bulunmamak, tabiatında bulunmamak. Örn: Sevmek, inanmak, bağlanmak gibi şeyler defterinde

Birisi için kırıcı, ağır, ileri geri konuşmak.

Bir işte veya bir yerde herhangi bir sebeple uzun süre kalmamak.

1) sürekli konuşmak 2) söylenemeyecek şeyleri de söylemek.

Sürekli olarak bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak.