-
(bir İş) Kâğıt Üzerinde (üstünde) Kalmak
1) yapılması düşünülmüş olduğu hâlde yapılmamak 2) kararı bağlandığı hâlde uygulanm
-
(bir İş) Sürüncemede Kalmak
Bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmek, uzamak, askıda kalmak, bir türlü sonuçlanamam
-
(bir Şey) Kursağında Kalmak
İstenilen bir şey gerçekleşememek, yarım kalmak.
-
(bir Şey) Muallakta Olmak (kalmak)
Sonuca bağlanmamak, sürüncemede kalmak.
-
(bir Şeyin) Altında Kalmak
1) ezilmek. Örn: Bir şey değil, karşıdan bir otomobil filan gelir de altında kalırım diye k
-
(bir Şeyin) Yüzüne Hasret Kalmak
O şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak. Örn: Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne has
-
(bir Yere) Kakılıp Kalmak
Beklemek zorunda kalmak, hiçbir yere gidememek. Örn: Dedeye -yeni şakirdiniz efendim- diyerek ç
-
(birinin) Başına Kalmak
İstemediği hâlde bir işi yapmak veya bir kimseye bakmak zorunluluğu ile karşılaşmak. Örn:
-
(birinin) Eline Kalmak
Ondan başka yardım edeni olmamak, yalnız ona muhtaç olmak.
-
(birinin) Hatırı Kalmak
Gücenmek, kırılmak. Örn: Eve geldiğiniz, gittiğiniz, bir yerde rastlaştığımız zaman elim
-
(birinin) Parmağı Ağzında Kalmak
Şaşakalmak, şaşmak, hayret etmek. Örn: Haftasına kalmadı, o sert şiş kayboldu, semirmeye b
-
(birinin) Üstüne Kalmak
Güçlükler birinin omuzlarına yüklenmek. Örn: O giderse bütün yük kızın üstüne kalacak.
-
(biriyle, Bir Şeyle) Baş Başa Kalmak
Biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak. Örn: Düşünceleriyle, iç sesiyle baş başa kalmayı te
-
Abazan Kalmak
1) uzun süre cinsel ilişkide bulunmamak 2) aç kalmak.
-
Aç Açık Kalmak
Yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak.
-
Aç Kalmak
1) karnını doyuramamak. Örn: Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştım. -F. R
-
Aç Kalmak, Borçlu Olmaktan İyidir
Sözünün eri olana, borcunu ödeyememek aç kalmaktan daha ağır gelir.
-
Aç Susuz Kalmak
1) yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek 2) yoksul bir duruma düşmek.
-
Açıkta Kalmak (olmak)
1) iş ve görev bulamamak 2) yersiz yurtsuz kalmak 3) birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyil
-
Âciz Kalmak
Çok uğraşmasına karşın bir işi yapamamak. Örn: Kitaplar Taptuk'u anlatmaktan âciz kalır.
-
Adı Kalmak
Bir kimse veya bir şey öldükten, ortadan çekildikten sonra dillerde yalnız adı dolaşmak.
-
Afişte Kalmak
Tiy. oyun ilgi görerek günlerce oynanmak. Örn: Oyunun afişte kalması için başarıyla oynanma
-
Ağzı Açık (bir Karış Açık) Kalmak
Çok şaşırmak, şaşakalmak. Örn: Başımı kaldırıp yukarı bakınca şaşkınlıktan ağzı
-
Ağzı Açık Kalmak
Şaşırmak. Örn: Dillere destan İstanbul nezaketini o evde gördüm, ağzım açık kaldı. -A.
-
Ahı Gitmek Vahı Kalmak
İyice zayıflamak, iş göremez duruma gelmek.
-
Akim Kalmak
Sonuca ulaşamamak, başarı sağlayamamak.
-
Aklı Kalmak
Beğendiği bir şeyi düşünmekten kendini alamamak.
-
Aklında Kalmak
1) hatırlamak. Örn: Aklımda kaldığına göre, Raşit çocukla aramızda ancak iki üç aylık
-
Altta Kalmak
1) herhangi bir iyiliğin karşılığını ödeyememek 2) herhangi bir çatışmada, çekişmede ye
-
Apışıp Kalmak
Ne yapacağını bilemez duruma gelmek. Örn: Bu sonsuzluğun içinde işte besbelli sen de kendini
-
Arada Kalmak
İki tarafı uzlaştırmak üzere araya girme dolayısıyla güç duruma düşmek.
-
Arka (geri) Planda Kalmak
1) gözden düşmek 2) önemini yitirmek, değersizleşmek.
-
Arkada Kalmak
1) geriden gelmek, geride kalmak 2) değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek.
-
Arkaya Kalmak
Geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek.
-
Arzusu Kalmak
İsteği yerine gelmemek, hevesini alamamak. Örn: Arzum kaldı toprağında taşında -Halk türk
-
Asıda Olmak (kalmak)
Bir işe son verilmeyip öylece bırakılmış olmak. Örn: Bu iş bundan fazla asıda kalamaz.
-
Askıda Kalmak
Bir iş bir engel dolayısıyla sonuca varamamak.
-
Ayakta Kalmak
1) oturacak yer bulamamak 2) yıkılmamak, çökmemek. Örn: Bu yapı beş yüz yıldan beri ayakta
-
Ayazda Kalmak
1) soğukta kalmak 2) argo boş yere beklemek 3) argo eline bir şey geçmemek.
-
Azınlıkta Kalmak
Bir toplulukta belli bir sorun üzerine oy verenler, karşı düşünceye oy verenlerden daha az olm
-
Azraile Bir Can Borcu Olmak (kalmak)
1) nasıl olsa öleceğini kabul etmek 2) hiç kimseye borcu kalmamak, bütün borçlarından kurtul
-
Bağlanıp Kalmak
Tutulmak, sevdalanmak. Örn: Bunca güzellere bağlandım kaldım / Ne bir vefa aldım ne faydaland
-
Bağlı Kalmak
Uymak, tabi olmak. Örn: Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalac
-
Başa Baş Gelmek (kalmak)
1) eşit olmak, denk olmak 2) berabere kalmak.
-
Başı Darda Kalmak
Parasızlıktan dolayı sıkıntıda olmak.
-
Başıboş Kalmak
Baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak.
-
Baskıda Kalmak
Yağmur yağdıktan sonra toprağın üst kısmı sertleşerek tohumlar fidelenip toprak üstüne ç
-
Başsız Kalmak
1) yöneticisi, başkanı bulunmamak. Örn: Fakat o gözünü kapayınca başsız kalan konak ... -
-
Bekçi Kalmak
Koruyucu, gözcü, denetleyici olarak beklemek. Örn: Yıkılan o saltanatlar üzerinde bir kandil
-
Berabere Kalmak
1) aynı sayıyı almak 2) başa baş gelmek.
-
Beş Parasız Kalmak
Harcayacak parası olmamak. Örn: Kış hâlâ çok zordu. Beş parasız kalındığı günler sür
-
Bir Atımlık Barutu Olmak (kalmak)
Bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak.
-
Bir Deri Bir Kemik (kalmak)
Çok zayıf (olmak). Örn: Zaten bir deri bir kemik, zayıf bir adamdı. -S. Birsel.
-
Bodur Kalmak
1) boyu uzamamak. Örn: Boyu bosu kötü toprağa düşmüş İdris ağacı gibi bodur kalmış. -Y
-
Boş Kalmak
1) kimse oturmamak. Örn: Bir kayıkta boş kalan son yere atlayıp Galata'ya geçerken kafası hem
-
Boynunda Kalmak
Bir sözü iletmediği veya birine ödenecek parayı ödemediği için üzerinde borç kalmak.
-
Büzülüp Oturmak (kalmak)
Bir kenarda çekingen bir tavırla oturmak. Örn: Ankara'ya kadar bir köşeye büzülüp kaldım.
-
Çağ Dışı Olmak (kalmak)
1) çağın gerektirdiği şartların gerisinde kalmak 2) ask. yedek askerlik çağını doldurmuş
-
Çağın Gerisinde Kalmak
Gelişmelere ve yeni düşüncelere uyum sağlayamamak, ayak uyduramamak. Örn: Ben yeniliklere yab
-
Cahil Kalmak
Bilgi edinememek, bilgisi olmamak. Örn: Bu konularda yeni kuşağın yanında her zaman cahil kalm
-
Çakılı Kalmak
1) yerini veya biçimini değiştirmeden durmak 2) iz bırakmak. Örn: O günkü sözleri çakılı
-
Çakılıp Kalmak
Bir yerde uzun süre hareketsiz kalmak. Örn: Bir arıza yapsa araba çakılıp kalacağız. -Ç. A
-
Çaresiz Kalmak
Çözüm yolu, çıkar yolu bulamamak. Örn: Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa İs
-
Cascavlak (ortada) Kalmak
Bütün imkânları elinden alınmak. Örn: Bütün paran yok olur gider, cascavlak ortada kalırs
-
Cereyanda Kalmak
1) kapalı bir yerde, karşılıklı açık pencere veya kapı arasında meydana gelen hava akıntı
-
Cevapsız Kalmak
Cevap alınamamak. Örn: Suallerim cevapsız kaldı. -N. F. Kısakürek.
-
Çocuk Kalmak
Büyümüş olmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak. Örn: Araya
-
Çoluk Çocuk Elinde Kalmak
Deneyimsiz, çok genç kişilerin eline geçmek.
-
Çözümsüz Kalmak
Çözümü olmamak, çözüm bulunamamak. Örn: Yalın bir söyleyişin altında hemen hep çözüm
-
Darda Kalmak
1) paraca sıkıntı içine girmek 2) zor duruma düşmek. Örn: Lala da pek darda kaldığı zaman
-
Devede Kulak (kulak Gibi) Kalmak
1) çok az önemi olmak, söz etmeye değer bulmamak. Örn: Kitaptan öğrendikleri, hayattan gözl
-
Devre Dışı Kalmak
Konudan uzak düşmek, konuyla ilgilenememek.
-
Dikilip Durmak (kalmak)
Bir yerde kısa bir süre ayak üstünde durmak. Örn: Dükkânın önünde bu kadar dikilip kalmas
-
Dımdızlak Ortada Kalmak
Elindeki her şeyi, imkânlarını yitirmek. Örn: Zehra dımdızlak ortada kalacak. -A. İlhan.
-
Diri Kalmak
1) dinç, sağlıklı görünmek 2) pirinç, bulgur vb. bakliyat gereği kadar pişmemiş olmak. Ör
-
Dışında Kalmak
Karışmamak, ilgilenmemek. Örn: Hiçbir şeye karışmadan olayların dışında kalmak isteyenle
-
Don Yağının Tortusu Gibi Kalmak (oturmak)
Çevresindekilerle iletişim kurmadan ilgisiz ve donuk kalmak.
-
Dört Duvar Arasında Kalmak
Evde, kapalı bir yerde kalmak zorunda olmak. Örn: Ömrünü dört duvar arasında geçirmiş, ço
-
Dudak Dudağa Gelmek (kalmak)
Öpüşmek. Örn: Bir zaman böyle birbirini karşılıklı öpücüklere boğduktan sonra, nefesle
-
Dul Kalmak
Kadın veya erkeğin eşi ölmek. Örn: Hatice Hanım pek genç dul kalmış zengin bir hanımcağ
-
Elde Kalmak
Geride kalmak. Örn: Çöküyor dört tarafa uğursuz bir karanlık / Elde kalan, çökmeyen bir ş
-
Eli Böğründe Kalmak
Başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma düşmek.
-
Eli Kolu (eli Ayağı) Bağlı Kalmak (durmak Veya Olmak)
Bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz duruma gelmek. Örn: Diplomatlarımıza, büyükelçili
-
Elinde Kalmak
1) birinin bakımında, yönetiminde olmak 2) bir şey satılamayıp sahibinde kalmak.
-
Esen Kalmak
Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli olmak. Örn: Şen ve esen kalınız.
-
Ettiği Yanına (kâr) Kalmak
Yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek.
-
Ettiğiyle Kalmak
1) yapmak istediği kötülüğü başarıya ulaştıramayan kimse, başarısızlığın üzüntüs
-
Evde Kalmak
Tkz. kızın evlenme çağı geçmiş olmak. Örn: Hiç evlenmeyen kız olur muymuş, evde kalmış
-
Finale Kalmak
Şampiyonu belirleyecek son yarışmaya katılma hakkını kazanmak.
-
Fransız Kalmak
1) anlatılan bir konuyu anlayamamak 2) herhangi bir konudan uzak kalmak.
-
Gebe Kalmak
1) insan veya hayvanın karnında yavru oluşmak. Örn: Kırk dört yaşında gebe kalan bir kadın
-
Geri Kalmak
1) arkada kalmak 2) gecikmek 3) çağdaşlarının ve yaşıtlarının düzeyine gelememek veya düz
-
Gölgede (gölgesinde) Kalmak
Adı sanı pek duyulmamak, ön plana çıkamamak, daha az ünlü olmak. Örn: Önce akranlarının
-
Gönlü Kalmak
1) isteyip de edinemediği bir şeyi istemekten vazgeçmemek 2) gücenmek.
-
Gönlünde Kalmak
Çok istediği hâlde ulaşamamak, elde edememek. Örn: Bu soyadı çıkmasaydı, bu hatiplik onun
-
Gözleri Takılıp Kalmak
Bir şeyden gözlerini ayıramamak. Örn: O anda pek çok şeyler yapmak istediği hâlde, gözleri
-
Gözü (gözleri) Üstünde Kalmak
1) kıskançlık sebebiyle herkesin ilgisini çekmek. Örn: O, dükkânı sana vereyim, dedi, ben i
-
Gözü Arkada Kalmak
Bırakılan bir şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek. Örn: Benim gibi bir adama teslim
-
Gözü Kalmak
1) elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek 2) elde edemediği bir şeyi kıskanmak. Örn:
-
Gözü Yolda (yollarda) Kalmak (olmak)
Birinin gelmesini merak, istek veya özlemle beklemek.
İngilizce Yardımcı Fiiller Geçmiş Zaman - Past Tense of Modal Verbs; Uzun kalmak istemedik - We did not want to stay long. Bir şey içmek istemedik - We did not want to drink anything. Rahatsız etmek istemedik - We did not want to disturb you.
İngilizce Yapmak Zorunda Kalmak - Have to do Something; Erken kalkmak zorundasın - You must get up early. Çok çalışmak zorundasın - You must work a lot. Dakik olmak zorundasın - You must be punctual.
Dilimizde tam karşılığı olmamakla birlikte “münhasır satış ve servis imtiyazı”, “isim ve işletme hakkını kullanma” şeklinde kullanılmaktadır ancak bu da yetersiz kalmaktadır.
Hansel ve Gretel, fakir bir oduncunun çocuklarıdır. Oduncunun karısı (bazen çocukların annesi, bazen de üvey annesi olarak anlatılır) aç kalmaktan korktuğu için eşini çocukları ormana götürüp bırakmaya razı eder.