Bir işi, bir sorunu büyüterek karışık duruma getirmek.

Bir konuyu, olayı enine boyuna araştırmak.

Savsamak, artık üstünde durmamak, ihmal etmek. Örn: Anayasayı rafa kaldırarak keyfî, gelişi

Birini ne yapacağını bilemez duruma getirmek, şaşırtmak, bocalatmak.

Söz fırsatı vermek. Örn: Büyük hanım gece erken yatıp kocasının çenesini açtırmamak iÃ

Yürekliliğini gidermek, korkutmak. Örn: Zekânız size yardım etmez, bilakis cesaretinizi kıra

1) birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek 2) geçmişini araştırmak.

Yanına çok sık gitmek. Örn: Sabahtan akÅŸama kadar belki kapısını aşındıranlar elli altmÄ

Birini çok dövmek, aşırı dayak atmak. Örn: Kim ona yan bakarsa kemiklerini kırar, anasını

Üzmek. Örn: Ne istedin adamdan, dedi. Keyfini kaçırdın oruçlu oruçlu. -H. Taner.

Bir kimsenin hoşuna gidecek biçimde söz söylemek veya davranışta bulunmak. Örn: Azizim, biz

Onu hatırlatmak. Örn: Ona ait her hatıra muazzez ve yâdını uyandıracak her vesile kıymetlid

Birine öfke ile saygısızca sözler söylemek.

Bir duygu oluşturmak. Örn: Bu çeşit mülahazalar bizde ancak bir isyan duygusu uyandırabilirdi

1) soğukkanlılığını yitirip davranışlarını denetleyememek 2) şaşırıp ne yapacağını

Daha küçük ve çabuk adımlar atarak hızlı yürümek, ivmek, acele etmek. Örn: İnsan böyle

Bir iÅŸi beceremeyip berbat etmek, bozmak.

Bir işi kötü yapmak, becerememek. Örn: Yapılacak şey ehemmiyetsizce bir pansuman ama ağızla

İstemediği hâlde boş bulunup söyleyivermek. Örn: Sen onun için en fena tabirleri kullanıyor

Aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek.

Sözlerini seve seve ve dikkatle dinletmek.

1) neşesini, keyfini bozmak. Örn: Ben o kadınlardan değilim ki, evin büyüğü ben olacağım

Bir konu üzerinde düşünülmesine, tartışılmasına yol açmak, ilgi veya tepki yaratmak.

Bir şeyin olabileceğine inanmak, aklı almak.

1) delirmek. Örn: Cesareti de adamakıllı kırılmış, aklını kaçıran babasının hâli onu

Yerinde olmayan bir iş yapmak, yersiz düşünmek. Örn: Bu kadar genç bir kızla evlenmek için

İlgi çekmek. Örn: Bu sahneyi mangalın başında Havva Hanım bize kaç defa tekrar etti, hatır

1) yatağına veya donuna işemek 2) mec. çok korkmak.

Başkasının emeksiz ve karşılıksız olarak yararlanmasına sebep olmak.

BaÅŸkasının eserinden parçalar alıp kendinin imiÅŸ gibi göstermek (AÅžIRMA, intihal, Plagiat AÅ

1) ateşli silahlarla aralıksız mermi atmak 2) mec. çevresindekilere ağır sözler söylemek.

Sönmek üzere olan ateşi canlandırmak.

Fesat karıştırmak, arabozanlık etmek.

Var gücüyle bağırmak. Örn: İspanyol denizcisi hâlâ avaz avaz bağırıyordu. -H. R. Gürpı

Bir yolunu bulup birini işinden veya görevinden uzaklaştırmak. Örn: Hatta vekilin bile ayağı

Söz, davranış vb.nin unutulmaması için bir işaret koyup dikkati çekmek. Örn: Pervin'in şim

Bankadaki hesabına para koymak, biriktirmek. Örn: İyi kazanmıyordu fakat ne kazanıyorsa hepsin

Sabrını tüketmek. Örn: Son davranışı bardağı taşırmaya yetti.

Birini bir ÅŸeyi yapamaz duruma getirmek.

Yiyeceğinden kısıp parasını artırmak.

Kaba bir işi bozacak biçimde davranmak.

Hlk. çekip gitmek. Örn: Daha bir ay tutunamazlar, boyunlarını kırarlar deniliyordu. -Ö. Seyfe

Karısı başka bir erkekle ilişki kurarak aldatmak (aldatılmak). Örn: Onlar da sana seksen zamp

Saygı duyulan bir kimse karşısında, ayaktayken başı öne bükmek. Örn: Hürrem Hakkı, Ferhu

Birini güç durumda bırakarak büyüklenmesini veya direnişini yok etmek.

Çok pis bir koku yayarak tedirgin etmek. Örn: Tezek kokusu burnumun direğini kırmış, ciğerim

Önem vermemek, küçümsemek, beğenmemek. Örn: Açıkçası durmadan yakınan o kadınlara burun

Bir konuda anlaşmaya varılamadığı için onu bir süre gündem dışında bırakmak.

1) ölüyü gömmek üzere götürmek 2) ölüyü gömmek 3) mec. ortada kalan bir işi bitirmek.

Karşılıklı gevezelik etmek, çok konuşmak. Örn: Çene yarıştırmak gelmiyordu içimden. -O.

Hlk. kesin, ters ve karşısındakinin beklemediÄŸi bir karşılık vermek. Örn: Usta hemen cevabÄ

Yanlış tutum veya davranışta bulunmak, hata yapmak. Örn: Onun kırdığı cevizler artık hadd

Cezalandırmak. Örn: Seni yalana tövbe ettirecek bir cezaya çarptırmalıyım. -R. H. Karay.

Ayakkabıların içinden çıkan çivi uçlarını bir aletle kesip raspa ile eğeleyerek köselenin

Tıp kadın karnındaki bebeği hekime ameliyatla aldırmak.

Birini, herhangi bir amaçla, zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada tutmak. Örn: Yaln

Araştırmak, sorup öğrenmek. Örn: Dibini kurcalıyorsun, ... birkaç merkez dışında Ege üre

Aracı istenilen yöne çevirebilmek için direksiyonu o yöne döndürmek.

Yiyecek giderlerini kısarak para biriktirmek. Örn: Susuz Yaz adlı öykü kitabımı, oyunlarımÄ

Dişinden tırnağından artırmak. Örn: Sabah akşam nerde, kimin tarlasında iş varsa gittik, d

1) küçük veya büyük abdestini donuna etmek 2) mec. çok korkmak.

Dörtnal koşturmaya başlamak. Örn: Atı dörtnala kaldırdı.

Yurt dışına izinsiz döviz çıkarmak.

1) ilaçta ölçüyü tutturamamak 2) mec. ölçüyü aşmak, aşırı gitmek. Örn: Şakanın dozu

Yakışıksız bir durum karşısında şaşmak. Örn: Koca Ali bu kararı duyunca ömründe ilk de

1) hayran kalmak 2) hayrete, şaşkınlığa düşmek.

Argo kötü duruma düşürmek, geride bırakmak, birini yıldırmak. Örn: Ama yerine göre karÅŸÄ

Yön değiştirmek. Örn: Herhâlde kaçmayı düşünüyor olmalıydı. Yolun kenarındaki tek tü

Argo çekip gitmek, kaçmak, uzaklaşmak.

1) oy verdiğini veya söz istediğini elini kaldırarak belirtmek 2) birine, bir şeye vurmaya kalk

Elde edilebilecek bir şeyden türlü sebeplerle yararlanamamak. Örn: Cin yahut periler bu evi eld

Bir işi gerektiği gibi yapamamak, başarısız olmak, becerememek.

Kanuna göre aylık bağlayarak bir görevliyi görevinden ayırmak. Örn: Size bir fenalık edebil

Fazla abartmak, ölçüyü kaçırmak. Örn: Endazeyi kaçırmışsındır çancı ustası, dedi, o

Ne yapacağına karar verememek, eli ayağı dolaşmak. Örn: Biri bu konuda damarına basınca end

İşini yaptırmak için bir yere çok gidip gelmek.

Bir yarar umarak veya başka bir amaçla eski olayları yeniden ele almak.

Parasını faizle çoğaltmak için bankaya para yatırmak.

Alışılmış olan ölçüden çok içmek, yemek veya konuşmak.

Argo ummadığı bir durumda kalmak, ÅŸaÅŸkınlık içine düşmek. Örn: Bir gün burada koyu ateÅ

Kaçmak. Örn: Kampana vurup tren kalkacağı esnada 'fertik!' diye bağırırlardı ki 'fertiği k

Hile yapmak. Örn: ... resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma ... suçlarından biriy

Elverişli durumdan yararlanmamak. Örn: Fırsatı kaçırmadım, hakkında malumat topladım. -R.

Bilgisizlikten, idraksizlikten kurtarmak. Örn: Sanki Orhan Veli'nin okuyucuyu gaflet uykusundan uy

Den. altını temizlemek amacıyla küçük gemileri yan döndürmek.

1) naz ile boynu başla birlikte iki yana oynatarak kırıtmak. Örn: Avrupa tiyatrosunda işveli g

Uygun durumda olmasına rağmen karşı takımın kalesine topu sokamamak.

Âşık olmak. Örn: Kız kaptırdı gönlünü / Sevdiği kalpsizin biri -B. Necatigil.

1) mide bulandırmak 2) mec. kuşkulandırmak 3) mec. rahatsız etmek. Örn: Haberler iyi değil, r

Birini çok üzecek bir davranışta bulunmak, gücendirmek. Örn: Osman Efendi iyi adamdı, kimsen

1) kuvvetli ışık veya parlaklık, kısa bir zaman için görüşü bulandırmak 2) mec. bir nitel

Dalgınlıkla görmemek. Örn: Fikirleri dağınıklıktan kurtarmak için, özüne irca etmek ve o

Biriyle göz göze gelmemek için gözlerini baÅŸka tarafa çevirmek. Örn: Bazen böyle bir tesadÃ

Gözünü korkutmak. Örn: Hem de oraya kadar sürüklenmek, hanlarda birçok para harcamak, günle

İyilik yapar görünüp kötülük yapmak.

Gürültüden daha güçlü ses çıkarıp onu etkisizleÅŸtirmek. Örn: Barın bütün gürültüsÃ

Tkz. halt etmek. Örn: Şu kendisine üç saniye gibi gelen bir saat on beş dakika zarfında ne ha

Kimin sözünü yerine getireceğini bilemeyerek şaşkınlık içinde kalmak.

Harman işini bitirmek. Örn: Harmanı kaldırmaktan başka bir şey düşünmüyordu. -S. Çokum.

Kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymamak.