1) taşıdığı özellikler üstün gelmek. Örn: Yerli halıları gördüm koyu sıcak kırmızı

1) imza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak. Örn: Ben bu dileğin altın

Kızarmak, sıkılıp başına kan yürümek.

Yalnızlık çökmek. Örn: Başka yerlerde bana bir gariplik basıyor. -S. F. Abasıyanık.

En çok kızacağı şeyi yapmak veya sözü söylemek. Örn: Firuzan bam teline basıyor, aksi ses

Bir işin en önemli yönü üzerinde durmak.

Birine bir şey yaptırmak için dayatmak veya inat etmek.

Esk. gözden uzaklaştırmayarak ne yaptığını gözetlemek.

Birini incitip saldırıda bulunmasına yol açmak, tahrik etmek.

Dinî kurallara titizlikle bağlı olmak.

Bir üzüntüye, sıkıntıya yakınmadan katlanmak.

1) gevşeklik ve uyku gelmek 2) ağır bir hava kaplamak 3) sessizlik oluşmak. Örn: Yavaş yavaş

Güçlükleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek.

1) bir yere varmak, ulaşmak. Örn: Bu bahçeye ayak bastığım andan beri toprağın iyiliğini k

Bir yere hiç uğramamak. Örn: Tevfik'in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağ

1) kucaklamak. Örn: İzmir'den kalkıp Mısır'a kadar beni görmeye, beni okşamaya, beni bağrı

Sesini çıkarmaksızın her türlü acıya katlanmak. Örn: Acı çekerdim ama makul bir çocuktum

Başından bir iş geçmiş olan kimse o işte deneyimli olur, uğradığı zarara bir daha uğramam

Eski yıllarda belirli kişilere ya da kurumlara tanınan ayrıcalık.

Eski yıllarda egemen olan kişi tarafından bazı kişilere ya da kurumlara ayrıcalık tanınması

Eski anlayışa göre siyasal güç iyesi olanın yetkisi.

kullanılan birleşenler arasındaki bağlantıların, yalıtkan bir gereçten yapılmış taşıyı

Bir yapıtın basılması için önceden alınan ve alınması gereken izin (uygar ülkelerde izin a

Önceden izin alınması gereken yıllarda bazı kişi ve kurumlara tanınan ayrıcalık.

Mabeyncilerin başı.

Sinema Basım işini gerçekleştirmek.

Çoğaltılması gereken bir yazı yapıtını basım yoluyla çoğaltmak.

Belirli bir sorun durumu içinde özel koşulların ya da varılan sonucun değiştiremediği, hep a

Çeşitli durum ve koşullarda aynı kalan ya da bireyler arasında ayrımda bulunmaya elvermeyen da

Bir soruya verilen, alışılmış sözcüklerle dile getirilmiş, Özgünlükten yoksun üstünkör

Bireyler, toplumsal kümeler ya da toplumsal kurumlar üzerine genellikle sözlü olarak verilen duy

Sinema/TV. Bütün makyaj çalışmalarını yöneten, sanatçılara göre makyaj çeşitlerini, kar

Birdenbire bağırıp çağırmaya başlamak.

Kulak tırmalayıcı korkunç sesler çıkararak acı acı bağırmak. Örn: Deve acı bir çığlÄ

Çimdiklemek. Örn: Kadınlar halay çeken işçi kadınları göstere göstere gülüşüp birbirl

Kişiyi çok sinirlendirecek söz söylemek, çileden çıkarmak. Örn: İnadıma iş yapmasın, do

Tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek bir iÅŸe giriÅŸmek.

Hoşlanmadığı şeyleri yaparak birini kızdırmak. Örn: Efendi aksi mi? -Pek dalına basmazsan

Ağaçta dalları eğecek kadar çok meyve olmak.

Birini, duyarlı olduğu bir konuda kızdırmak. Örn: Ne olur biraz uslu otursanız, şu adamları

Tasalanmak, kaygılanmak. Örn: Efkâr basınca, haftaları ay, ayları yıl diye hesap eder mahkû

Kutsal bir şey üzerine el koyarak yemin etmek.

Çığlık koparmak, yüksek sesle haykırmaya başlamak. Örn: Bu defa da, Sultanahmet'ten gelen e

1) dalgın, dikkatsiz bir durumda bulunmak 2) uykusu gelmek.

1) harekete geçirmek veya hızını artırmak için motorlu taşıtın gaz pedalına basmak 2) mec.

1) çok susamak 2) vücut ısısı artmak.

1) hava vermek 2) argo büyüklenmek, gururlanmak.

Ruhu daralmak, sıkılıp bunalmak. Örn: İçine fenalıklar basmaya başladı bir kere rezil olmu

İçine insan girmemiş, içinde insan olmayan. Örn: Yine yeşil yosunlu, insan ayağı değmemiş

Herhangi bir sebeple görevinden ani bir kararla çekilmek.

Başkasına kötülük etmek konusunda aynı şeyi düşünenler birbirlerini incitmezler.

1) kötü rüya görmek 2) büyük sıkıntı, korku duymak.

Kendini tutamayıp yüksek sesle gülmek. Örn: Beni yatakta görünce kahkahayı bastı. -Ö. Seyf

Argo adamakıllı küfretmek. Örn: Basıyorlar kalayı bize, değil mi? -S. F. Abasıyanık.

Bir şeyi güvenle doğrulamak. Örn: Aklı yerinde ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basar

Hava kararmak. Örn: Akşamdı, ortalığa hafif bir karanlık çökmüştü. -R. N. Güntekin. Tek

1) deniz, göl vb.nden karaya çıkmak 2) deniz taşıtından karaya çıkmak.

İşçiler iş yerine giriş ve çıkışta gelip gittiklerini bir makine aracılığıyla belirtmek

Çok sıkılmak, içi daralmak. Örn: Gündüzün bu saatinde, tiyatroya ağır bir kasvet çökmü

Kırk gün dolmadan doğum yapmış annenin ve bebeğin dışarı çıkarılmasının tehlikeli olac

Kışın şiddetli soğukları başlamak.

Kutsal kitap üzerine elini koyarak ant içmek.

Aldatılmak, tuzağa düşürülmek. Örn: Karı kocaya benzemiyordu ya neyse beni adamakıllı man

Argo birinin hazırladığı oyuna düşmek, oyuna gelmek.

Yüksek sesle uzun uzun haykırmak. Örn: Bu cevabı alan Şems bir nara atarak kendinden geçmiş

Çıkarını engellemek. Örn: Tütün alıcılarının nasırına basmamak, gölgelerini bile çiÄ

Dikkatsizlik ederek zarara uğramak veya yanılmak.

1) darphanede, basımevinde metali veya kâğıdı para durumuna getirmek 2) mec. kumarda ortaya par

Para vermek. Örn: Fiyatını söylesem şaşar kalırsın ama aldırmıyorum, basıyorum parayı a

Asıl derdi veya bir derdin asıl sebebini göstermek.

Gevşeklik, ağırlık duymak ve uyumak istemek. Örn: Bütün asabıma bir rehavet çöktü, gözl

Çok sıkılmak, can sıkıntısı duymak.

Bir kimse ortalıktan yok olmak, ortalıkta görünmemek. Örn: Denizde bazı balık türleri sırr

Parçaları ısıtmadan, oda sıcaklığında yapılan basma işlemi.

Korkmak, heyecanlanmak, bunalmak, gerilmek. Örn: Safinaz kardeşini düşününce soğuk ter dökt

Bir şey veya yer sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak.

Karşılaştığı güreşçiyi çaprazla sürerken bir ayağının tabanıyle onun ayağına basma.

1) kesin olarak belirlemek. Örn: Tam üstüne bastın canım, ben sıradan değil sıra dışı bi

Yüzeyi düzeltilmiş bir cins kalker taşı üstüne kazılarak ya da kimyasal maddelerle ya da kal

Yağı emen bir tür kireç taşı üzerine içyağı, balmumu, sabun gibi maddelerden yapılmış Ã

Ateş etmek. Örn: Tüfeği geze aldım, ses toprağa yakın geliyordu. Porsuktur sandım, tetiğe

Kendisini kötü bir duruma düşürmek için hazırlanan bir düzene uğramak, tuzağa düşmek. Ö

1) yerinde bir düşünce ileri sürmek. Örn: Ne iyi söylediniz, dedi ne iyi üstüne bastınız.

Çok uykusu gelmek. Örn: İkimiz de esniyorduk, uyku bastırıyordu. -O. C. Kaygılı.

Kötü bir kimsenin yeni bir kötülük yapmasına fırsat vermek.

1) büyük bir kaba yağ yerleştirmek 2) mec. çok yağlanmak, semirmek.

1) bir işte aldanmak 2) dürüst davranmamak, kaypaklık etmek.

Bir işte uyanık davranarak aldanmamak.

Bağırıp çağırmak. Örn: Gün geçmiyor ki evdeki kadınlardan biri, önüne bir ıslak şeker

Çabuk ve kuvvetli olarak yemin etmek. Örn: Her akşam, beş paralık alışveriş etmedim diye ye

Bir yapıtı tıpkı ya da değişik olarak yeniden basmak.

Alçak gönüllü olanları kimse hor görmez, herkes onları korur.

Titiz ve dikkatli davranmak. Örn: Uyanıklar, elbette yere sağlam basarlar. Çevreyi hesaba katar

Kötü bir kimseye kötülük yapacak fırsat vermek.

Sinirlendirmek, sinirini bozmak. Örn: Niçin babanın zıddına basıyorsun evladım, seni hiç in