Uzaklaşmak, kaybolmak. Örn: Tarzının, yönteminin piyasadan el ayak çekmek zorunda kalacağın

1) o şeyin sürekliliğini sağlamak. Örn: Meddahlar seyirciyi meraklandırmayı, ilgilerini sür

Yüksek bir yerden geniş bir alanı görür durumda.

1) oturtmak gerekirken oturtmamak 2) oyalamak.

Aralarına ağın gerildiği, tel ya da çift oyun alanının yan çizgilerinden 91,5 cm. uzaklığa

Bir işte düşüncesizce davranan kişi her türlü olumsuz sonuca katlanır.

(Lat. ambulare = yürümek) Derisidikenlilerde ışınsal kanallara, küçük yan kanallarla bağlı

(Pygopus lepidopodus): Pullu-sürüngenler (Squamata) takımının ard-ayaklı-kertenkelegiller (Pyg

(Pygopodidae),(Yun. pygo=sağrı,Yun. podos = ayak), Omurgalı hayvanlardan sürüngenler (Rep-tilia

anat. Üst sırasında aşık ve topuk kemiği, orta sırasında os tarsi centrale ve alt sırasınd

anat. Arka ayak tarak kemiklerinden sonra gelen kemikler, ossa digitorum pedis.

anat. Arka ayak bilek kemikleriyle parmak kemikleri arasında yer alan ve sayıları evcil memeli ha

Pullu sürüngenler (Squamata) takımının, art ayaklı kertenkelegiller (Pygopodidae) familyasınd

(Yun. pygo: sağrı pous: ayak) Sürüngenler (Reptilia) sınıfının, pullu sürüngenler (Squamat

Küçükler büyüklerin yanında hadlerini bilmelidir.

Amerikan kovboy filmlerinde, atların geceleri kamplarda veya gündüz barların önünde daima ayak

1) çobanların akÅŸam erken yatması, sabahleyin erken kalkması gerekir 2) genel düzene yardımcÄ

Yürürken telaştan ayakları birbirine takılmak.

Bir gerçeği anlayarak aklı başına gelmek.

1) alçalırcasına yalvarmak. Örn: Sandılar ki ihtiyar bahçıvan, paçaları sıvayacak, yeğen

Hlk. yalvarırım anlamında kullanılan bir söz.

1) verilen bir işi ağırdan almak 2) bir yerden uzaklaşmak üzere bulunmak 3) halk inanışına g

yalvarırım anlamında kullanılan bir söz. Örn: Dadıcığım merhamet... Ayaklarının altınÄ

(Halk edebiyatı terimi) Saz şâirleri arasında geçen bir yarışma sırasında içlerinden biri

Âşıklar arasındaki tartışmalarda veya sıralı söyleyişlerde söze başlamak amacıyla kelim

Çoğunlukla yorgunluk, bağ yerlerinin burkulması, fazla kilo almak veya bazı hastalıklardan kay

İnsan, yaşamı boyunca çeşitli engellerle ve güçlüklerle karşılaşır.

Müz. hlk. ayak, çalınan çalgıya uymak.

1) girmek. Örn: Kalabalıktan en hoşlanan insan vagona ayak attı mı derhâl bir inziva hastalı

Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olmak. Örn: Bu çocuk bana ayak bağı olu

1) bir yere varmak, ulaşmak. Örn: Bu bahçeye ayak bastığım andan beri toprağın iyiliğini k

Bir yere hiç uğramamak. Örn: Tevfik'in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağ

Ayak ile bacak arasında kalan ve en büyüğü topuğu oluşturan dokuz küçük kemik kapsayan bö

Kaval ve kamış kemikleri ile ayak tarağı kemikleri arasında bulunan, en büyüğü topuğu meyd

Yürürken, koşarken veya atlarken ayak kaslarının beklenmedik bir durumla karşılaşması sonuc

Alttaki güreşçinin bir bacağını üstündeki güreşçinin bacakları arasından geriye doğru

Eskiden taşıtlarda, yakın, uzak ve yön ışıtaçlarının ayakla yönetildiği çevirgeç.

Ayak derisindeki ter bezleri ve kıl keselerinin mikroplanması sonucu ortaya çıkar. Çıban yerin

1. Keçi ve sığırlarda ayak parmaklarının başta Bacteroides nodosus olmak üzere bir grup bakt

Ayakta dengeli ve sağlam durabilmek ya da karşısındaki güreşçiyi şaşırtarak oyun yapabilme

Dansçının kapalı duruşla atlayıp, kapalı duruşla sonuçlandırdığı sıçrama.

Bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak. Örn: İn

Bir konuyu ivedilikle görüşmek ve sonuca bağlamak üzere padişahın katılmasıyle ayakta kurul

Verilen bir eÄŸrinin teÄŸetlerine bir durgan noktadan inilen dikmelerin gezeneÄŸi.

Dansçının ayağını eliyle tutması.

Ayaklarıyla hokkabazlık yapan becerili kişi.

Ayaklarla yapılan hokkabazlık gösterilerinin tümü.

Kapsül tırnağın hemen altındaki canlı tırnak dokusunun taban, ön yüz ve çatal kısmında o

Karşı güreşçinin bir ayağını iki bacak arasına alıp kıstırma.

On yedinci yüzyılda oynatılan bir kukla türü.

Oyun yapanın ayakta durarak ve bir bacaktan kavrayarak yaptığı künde.

Booponus intonsus türü sineğin larvası.

Davaları gerektiğinde yerinde görmek üzere kadı adına görev yapan kişi.

Ayakları kullanarak yapılan her türlü oyun.

Birçok su kuşunun parmakları arasında gerili bulunan, yüzmeye veya bataklıklarda yürümeye el

Birçok su kuşlarında parmaklar arasın gerili bulunan ve yüzmeye ya da bataklıkda yürümeye ya

Sinema Çeşitli sinema aygıtlarında uzunluğu ayak olarak saptayan sayaç.

Ayak şişmesi uzun süre ayakta durma, dolaşım sisteminin yetersiz olması, gebelik, uzun süre h

1) verilen bir işi ağırdan almak 2) gönderilen yere isteği ile gitmemek.

Ayağın yere basan ve parmak dibi ile topuk arasında kalan hafifçe çukur bölgesi.

Ayağın yere basan ve parmak dibi ile topuk arasında kalan hafifçe çukur bölgesi.

(Yun. meta: sonra tarsos: ayak tabanı) Ayak bileği ile ayak parmakları arasında kalan genel olar

Okçuların ok atarken üzerinde durdukları taş.

Bir hükümet buyruÄŸunu bildirmek için bir yere gönderilen görevliye, giderleri karşılığı Ã

Ayakların normalden fazla terlemesi genellikle ter bezlerinin aşırı derecede çalışmasından k

Hlk. 1) mâni yarışmalarında karşısındakine uyması gereken uyağı vermek. Örn: Mânicilerd

1) dinç olmak, canlı olmak. Örn: Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı

(Halk edebiyatı terimi) Bir koşuğun ayaklarına uygun koşuk düzmek.

1) yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak 2) ayak açmak 3) mec. kendi gidiş

Yarım milimetreden daha küçük boyda olup, tavuk, hindi, güvercin, sülün, papağan ve başka b

Âşık atışmalarında dinleyicilerden biri uyak belirtmek.

Irakgörürlerin yatay oturmasını sağlamak için ayaklara konmuş alçaltma-yükseltme vidaların

Başlama atışı yapan oyuncunun atış sırasında arka çizgiye basması ya da alanın içine gir

Birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek.

(karşılık: tarsus kemikleri), (Lat. tarsus = bilek): Kaval ve kamış kemikleriyle ayak tarağı

Kuşların bacaklarının etrafına veya kanatlarına takılan, genelde alüminyum veya plastik olan

Sinema/TV. Tam yayınıcı bir yüzeyin, ayak kareye 1 lümen ışık yayındırmasına eşit olan p

Sinema/TV. 1 ayak çapındaki bir yuvarın özeğine yerleştirilen 1 mumluk ışık kaynağının,

(anlamdaş. metatarsus), (Yun. meta=sonra,Yun. tarsos=ayak tabanı): Ayak bileği ile ayak parmaklar

Hakir görmek, gözden çıkarmak. Örn: Bunlar kolay kolay ayakaltına alınamaz, değil mi? -R. N

Ezilmesine, yok olmasına göz yummak, korumamak.

Bir işe yaramadığı hâlde herkesin işine engel olacak bir biçimde ortalıkta dolaşmak.

Eskiden kimi Osmanlı kentinde dışardan gelenlerden alınan vergi.

Ayakta güreşirken daha çok oyun yapan.

Balıklar (Pisces) sınıfının, kemikli balıklar (Teleostei) takımından, solungaç kapakları i

(Pediculati), (Lat. pediculus = küçük ayak): Omurgalı hayvanlardan balıklar (Pisces) sınıfın

Tiyatroda oyunlar için gereken ayakkabıların yapıldığı yer.

Ayakkabı ayağı zedelemek, ayağı rahatsız etmek.

1) konuk ayakkabılarını gidiş yönüne doğru düzgün bir biçimde sıralamak 2) mec. bazı dav

Sinema Filmin ayakla ölçülen uzunluğu.

Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek. Örn: Şerefini, namusunu ayaklar altın

Değersiz kimseler başa geçip değerli kimseler ise en geride bırakılmak.

Köşeleri, verilen bir üçgenin köşelerinin karşı kıyılar üzerindeki yükseklik ayaklan ola

Ayakların birbirine yakın duruşu.

Bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek.

Başkasının yardımına ihtiyaç duymadan güçlü bir biçimde sorunları çözebilecek durumda o

Çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak. Örn: Bu şehirde akşama doğru / İçime korku / Aya

Bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak.

Ä°ki ayak üstüne tutturulmuÅŸ çelik çubuk jimnastikçilerin çeÅŸitli beceri gösterdikleri araÃ

Ayaklı çubuklarda çeşitli ustalıklar gösteren sanatçı.