-
MERKEZ » ARMIS PARFUMERI
CUMHURIYET MAH., CUMHURIYET CD 16/C
-
MERKEZ » HUNKAR ECZA (ARMIS) VE ITR.SAN
SARAYLAR MAH. 495 SOK. NO:18
-
BAGCILAR » MUAZZEZ KURTARMIS
SANCAKTEPE MAH. 14.SOK. NO.129/1
-
Dilovası » Özel Dilovası Kamil Sarmış Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu
Orhangazi Mah. Bağdat Cad. No: 113 İç Kapı No: 1 Dilovası / Kocaeli
-
Akılları Pazara Çıkarmışlar, Herkes Yine Kendi Aklını Almış
İnsan kendi aklını, düşüncesini başkasınınkinden üstün görür.
-
Anasının İpini Satmış (pazara Çıkarmış)
İpsiz, kendisinden her türlü soysuzluk beklenebilen (kimse).
-
Bir Varmış Bir Yokmuş
Masal gibi geçip gitmiş, artık hayal olmuş.
-
Çiftçinin Karnını Yarmışlar, Kırk Tane gelecek Yıl Çıkmış
Çiftçinin ürünü her yıl bir afete uğrar, o da hep gelecek yıla umut bağlar.
-
Dünya Varmış
Sıkıntılı bir durumdan kurtulan kimsenin söylediği söz. Örn: İçerisi zindan gibiydi, oh b
-
Görmemişin Oğlu Olmuş (çekmiş, Çükünü Koparmış)
Görgüsüz kimse ummadığı bir şeyi elde ettiğinde ne yapacağını şaşırır.
-
Herkes Aklını Pazara Çıkarmış, Yine Kendi Aklını Almış
İnsanlar kendi akıllarını başkalarının aklından üstün görürler.
-
Sarmısak Kurbağası
(Pelobates fuscus) Kurbağalar (Anura) takımının çamursalkurbağagiller (Pelobatidae) familyası
Bir çok Avrupa ülkesinde Türk kadınından yıllar sonra milletvekili seçilme hakkı verilmiştir. Türkiye’de 1935 Yılındaki yapılan seçimlerde meclise 18 kadın milletvekili girmeyi başarmıştır.
Yabani sarımsak ta denilir. Bitki daha görünmeden keskin sarımsak kokusu duyulur. İlkbaharın müjdecisi ayısarmısağı, nemli çayırlarda, gölgeli ve nemli dere kıyılarında, çalılıkların altında, karanlık yapraklı ağaç ormanlarında,
Bir varmış, bir yokmuş evvel zamanda, güngörmüş, bir kadının gayet yakışıklı, boylu poslu, bir delikanlı evlâdı varmış. Onu kadıncağız saraya hükümdar maiyetine vermiş.
Derleyen: Hüsnü YILDIZ. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde bir Padişah varmış. Büyük başın büyük derdi olur derler. Bu padişahın da bir derdi varmış.
Derleyen: Numan KARTAL. Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Vay neler varmış vay neler varmış. Yeller eser, sular çağlarmış.
Vakti zamanında bir değirmenci varmış. Bu değirmencinin de pek çok tavuğu varmış. Tilkinin biri bu tavuklara müptelâ olur. Bir gün değirmenciye der ki.
Evveli bir varmış bir yokmuş bir derviş ile bir kocakarı varmış. Derviş her gün kocakarının evine gelir: “Koca nine! Herkes eder, kendi kendine eder, yine kendi kendine eder” der dururmuş.
Bir varmış, bir yokmuş. Vaktin birliğinde bir adam, yohsul bir adam varmış. Gün olmuş evlenmek istemiş. Güzel bir gız almış. Evini geçindirecek parası yohmuş. Gurbete çıhmış.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir Kara Böcü (böcek) varmış. Bu böcü, aklına nerden esmişse esmiş, evlenmeye karar vermiş ve er aramaya çıkmış.
Akşehir’e gelen bir İranlı, sürekli palavra atarmış. Bir gün: "Bizim Isfahan’da Şahın iki yüz odalı, beş bin arşın boyunda sarayları var."diye söze başlamış, attıkça atmış.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Vay neler varmış vay neler varmış. Develer tellallık yapar, pireler davul çalarmış.
Vaktiyle zengin bir ağanın bir de ailesi varmış. Ağa, hizmetkâr tutup çalıştırırmış. Herkesin hayran olduğu yaşantıya sahipmiş. Yıllar sonra zenginliğini kaybetmiş. Köy halkı üzerindeki nüfuzu da azalmış.
Çok eski yıllarda Bağdat’tan göç etmiş bir bey varmış. Şehir şehir dolaşırmış. Macera meraklısı, kahraman, nükteci ve zekâ oyunları yapmaktan hoşlanırmış.
Nasreddin Hoca bir Kadı ile Bir tüccara yoldaş olmuş. Ortada Hoca, sağında Kadı efendi, solunda Tüccar efendi, hem konuşuyorlar hem de yürüyorlarmış.
Kasabada tefeci bir adam varmış. Başı sıkışan birine para verirse getirdiği güne göre faizini hesaplayıp alırmış. Günün birinde bir komşusu bu tefeciden büyük kazanını emanet istemiş.
ir zamanlar altı güzel kızı olan bir kral varmış. Ama bu kral insanların kralı değilmiş. Ülkesi dalgaların altında balıkların değerli taşlar gibi parıldadığı bir ülkeymiş.
Nasreddin Hoca’nın, ailece oruç tutmayan bir komşusu varmış. Ama adam hep sahur yemeği hazırlattırır, çocuklarını da sahura kaldırır, hep beraber yerlermiş.
Hoca ikindi ezanını okumağa başlamış. O sırada bazı komşuları evlerinin önlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, sanki ezan sesini duymuyor gibi davranıyorlarmış. Aslında O komşular camiye de pek sık gelmiyorlarmış.
Üç yıllık evli bir hanım hamile kalamamış. Kaynanası ile kocası gelini ve gelinin anasını suçlayıp duruyorlar, sanki kabahatin gelinde olduğunu kesinlikle biliyorlarmış gibi her gün söyleniyorlarmış.
Vaktin birinde, bir memleketin bir padişahı varmış. Padişahın da bir tanecik oğlu varmış. Günlerden bir gün bu şehzade balkona çıkmış. Balkondan şehrin orta yerindeki pınar görünürmüş.